26 Eylül 2013 Perşembe

TALEP ETMEK


SOHBETİN ADI: TALEP ETMEK


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz; talep etmek.

Talep etmek; istemek anlamına gelir. Allahû Tealâ buyuruyor ki: "İsteyin, vereyim!" İstersek, gerçekleştirir mi? Kesin. İşte Allahû Tealâ Şûrâ Suresinde diyor ki:


42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

"Allah dilediğini Kendisine seçer. Onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Ben onları Kendime ulaştırırım." diyor.

Allâhu yectebî: Allah seçer.
ileyhi: O'na, Kendisine
men: kişiyi
yeşâu: seçer
ve yehdî ileyhi: ve O'na, Kendisine ulaştırır.
men: kişiyi
yunîb:  münîb olan yani Allah'a ulaşmayı dileyen kişiyi Kendisine ulaştırır. 

Allah ile bütün ilişkilerimiz bir arz ve talep sistemini ifade eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki: "Bizden talep edin ve Biz ona icabet edelim."
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).

Bu âyet-i kerimeden "Kim Bizden bir şey talep ederse, Biz ona icabet ederiz." anlamı çıkıyor. Öyleyse talep etmek önemli midir? Dînin bel kemiği talep etmektir. Herşey taleple başlar. "Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onu Kendisine ulaştırır." ifadesi, önce bir talebin mutlaka var olması gerektiğini ifade ediyor.

Allahû Tealâ bütün insanları sever, onları hidayete erdirmeyi ister ama şarta bağlı; o kişi bunu talep etmek mecburiyetinde. Hani bir atasözü vardır: "Ağlamayan çocuğa meme vermezler." diye. Ağlamak, bir bebek için talebin işaretidir. Bebek karnı aç ve de başka türlü ifade edemediği için ağlıyor. Annesi ona süt verecek. Çocuk ağladığı zaman anneler hemen gereğini yapar. Karnı acıkan çocuk ağlıyor. Başka sebeplerden de ağlama olur ama çocuğun bir hastalığı yokken ağlamaya başlaması, onun karnının acıktığını gösteren en basit işarettir.

Öyleyse Allahû Tealâ, kim ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilerse onu Kendisine ulaştırır. Kim fizik vücudunu Allah'a teslim etmeyi diler de onun gereklerini yaparsa, onun da fizik vücudunu teslim alır. Burada 2. olay kişinin istemesiyle gerçekleşemiyor. Kişi istiyor, Allah da yardım ediyor. Ama kişinin dik yokuşu aşması lâzım. Fizik vücudunu Allah'a teslim edecek olan bir kişinin zikrinin günde 18 saate ulaşması lâzım. Bu hüviyette bir zikrin sahibi olan kişi ancak fizik vücudunu Allah'a teslim edebilir.

Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; Allah bize O'ndan istemeyi öğretti. O'nun hazineleri sonsuzdur. Sonsuzluğun sahibidir. "İsteyin, vereyim!" diyor, "Dua edin, duanıza icabet edeyim." Dua, Allah'ı icabete davettir. Kim, hangi istikamette Allah'a dua ederse, Allahû Tealâ o kişinin o talebe lâyık olup olmadığına bakar. Lâyık değilse ve mutlaka istiyorsa, o zaman o kişiyi ona ait olan, bu talebe ait olan liyakat seviyesine Allah çıkartır. Bir anda böyle bir olay gerçekleşmez. Ama Allahû Tealâ öyle bir yardımın sahibi olur ki; bir gün o kişi bir de bakarsınız fizik vücudunu Allah'a teslim etmiştir. Allah'ın yardımıyla zikrini 18 saate çıkarmıştır. Bu, kişinin içindeki talebe bağlıdır. Talep varsa, kişi Allah'tan yardım ister. Allahû Tealâ onun zikrini o seviyeye, günde 18 saate çıkartmak konusunda ona çok büyük ölçüde yardımcı olur. Böyle bir olay, o kişinin fizik vücudunu Allah'a ulaştırmasını, Allah'ın yardımıyla sağlar.

Allah, kalpten yapılan bütün talepler için hazırdır. Kişiyi o dilediği talep seviyesine ulaştırmak, Allah'ın işidir. Kişi ne kadar kalpten bir talepte bulunmuş acaba? Gerçekten istiyor mu? Bir, ağzın kelime olarak " Yarabbi! Ben Sana ruhumu ulaştırmak istiyorum." demesi var. Ama bu istek kalpten değilse, Allahû Tealâ bu talebi kabul etmez. Allah'ın kabul ettiği talep, kalpten bir taleptir. Yani gerçek anlamda, samimiyetle, kişinin ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilemesini Allahû Tealâ ister. Aslında kişinin kalbinde böyle bir talep yoksa ama dili " Yarabbi! Ben Sana ulaşmak istiyorum." diyorsa, Allahû Tealâ onu kaale almaz, dikkate almaz. O kişi için Allahû Tealâ bu talebi yok sayar.

Öyleyse Allah'tan bir şey istiyorsanız, kalbinizden bir taleple isteyin. Kalbî talebiniz gerçek anlamda varsa Allahû Tealâ size yardım eder, size o hedefe ulaşacak olan vasıfları kazandırmak üzere harekete geçer. Fizik vücudunu gerçekten Allah'a ulaştırmayı bütün gönlüyle dileyen bir insanın zikrinin 18 saate çıkması söz konusu olur. Onu 18 saate çıkaran şey, kişinin azminden daha ötede, ondan ziyade, ondan daha fazla Allah'ın yardımıdır. Ama Allahû Tealâ o kişide bu azmi görürse bunu gerçekleştirir.

Öyleyse bir insanın liyakati ile ulaştığı hedef arasında tam bir paralellik vardır. Ama taleple hedefe ulaşma arasında her zaman tam bir paralellik olmaz. Talebin gerçekleşebilmesi, bu talebin kalpten, gerçek anlamda iştiyakla istemek hüviyetinde olması gerekir.

Kim gerçek anlamda iştiyakla, büyük bir istekle Allahû Tealâ'dan bir talepte bulunuyorsa, iştiyak bu talebin büyük ve sağlam delillere, sağlam bir temele dayalı olduğunu gösteren işarettir. Kişi gerçek anlamda ruhunu Allah'a ulaştırmayı diler. Bu talep Allah için yeterlidir. Böyle bir kalpten talep varsa Allahû Tealâ, mutlaka o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. Bir insanın kalbî talebi Allah'ın icabetini mümkün hatta muhakkak kılar.

Kişi ne kadar kalpten bir taleple Allah'tan bir şey istiyorsa onun vukua gelmesi o kadar üst seviye mümkün olur. Bir insan sadece diliyle "Yarabbi! Ben ruhumu Sana ulaştırmayı diliyorum." derse, kalbi bu şarkıyı söylemiyorsa, o zaman Allahû Tealâ için bu talep geçerli değildir. Kişinin içindeki şarkı önemli. Bir şiir var ya: "Kamyonlar gene kavun taşır ama benim içimdeki şarkı bitti."

Sevgili kardeşlerim! Sizin içinizdeki şarkı hiç bitmemeli! Önce Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz. Bunu kalpten dileyeceksiniz. Kalbinizde gerçek anlamda bu dilek yer almışsa, kalbiniz de dudaklarınızın söylediği şarkıyı söylüyorsa, ruhu Allah'a ulaştırma talebi kalpten geliyorsa, Allah'ın bunu kabul etmemesi mümkün değildir. O, söz vermiş! "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." (Şûrâ Suresi 13. âyet-i kerime.) Allahû Tealâ Ra'd Suresinin 27. âyet-i kerimesinde başka ne diyor:
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

"Allah dalâlette olanları bırakır, onlarla meşgul olmaz. Ama o dalâlette olanlardan her kim O'na ulaşmayı dilerse, onu Kendisine ulaştırır."

Dalâlette olanlardan her kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onu Kendisine ulaştırıyor. O zaman bir kalbî talep, Allah'ın mutlaka o hedefi gerçekleştirmesine sebebiyet veriyor. Bu kalbî talebin gerçekten kalpten geldiği Allahû Tealâ tarafından derhal anlaşılır. Kişi sureta dudaklarıyla bir şey söylemişse: "Yarabbi! Ben ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum." diye, bu sadece ağzının söylediği bir ifade ise kalpten, sağlam bir talep Allah'a ulaşmamışsa, Allah bu talebi gerçekleştirmez. Yoksa sözü var: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım." Ama dilemekten dilemeye fark var. Yani bir dilek, gerçek anlamda kalbî talebi ihtiva ediyorsa Allah için geçerlidir. İhtiva etmiyorsa geçerli değildir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Bunun için Allah ile olan ilişkilerinizde dileklerinizin kalpten gelmesini gerçekleştirmeye çalışın. İşte böyle bir talep Kur'ân-ı Kerim'de "iştiyak" adını alıyor. Bir, sureta talep etmek var: "Yarabbi!  Ben ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum." Bu talep dudakların söylediği bir taleptir, kalpten gelmemiştir. Böyle bir talebi Allahû Tealâ yerine getirmez. "Ben Senden ruhumu Sana ulaştırmayı istiyorum ama gerçekleştirsen de olur, gerçekleştirmesen de olur." Bu Allah'a göre bir şey ifade etmez. Talep denilen şey, Allah'tan samimi olarak istemektir. Kalbinizden olduğu taktirde talebiniz samimidir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! İşte Allahû Tealâ hepinizi çok seviyor. Kalpten yaptığınız bütün talepleri karşılamak için hazır. Ama taleplerin de sıra takip etmesi lâzım. Ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyen kişi eğer samimi bir taleple bunu istemişse Allahû Tealâ onu mutlaka yerine getirir. Bu 1. kesim, bütün samimi talep sahipleri için geçerlidir. Ama ruhun tesliminden sonraki fizik vücut teslimi, 3 saatlik bir zikirden sonra bunu 6 kat arttırmak mânâsına geliyor, 18 saat zikre ulaşmak mânâsına geliyor. Bir kişi Allahû Tealâ'dan bunu istemişse ama zikrini arttırmaya yanaşmıyorsa, bu istikamette bir talebi yoksa içinden gelmiyorsa o kişinin talebi samimi değildir. Kalpten olsaydı Allahû Tealâ ne yapacaktı? Allah ona zikri sevdirecekti. Kişinin zikri giderek artacaktı; 3 saatten 4 saate,  5 saate, 6 saate, ta 18 saate kadar adım adım Allahû Tealâ onun zikrini yükseltecekti. Bu, o kişinin iştiyakına bağlıdır.

Talep, iştiyak ile kesin bir ilişki içerisindedir. Ne kadar iştiyaklı bir talep sahibisiniz? O talebi gerçekleştirmeyi iç dünyanız, başka bir ifade ile kalbiniz ne kadar istiyor? İşte Allah'a göre önemli olan bu. O, hep kalbinize bakar. Kalpteki talep nedir? Dudaklarınızın kalbinize ulaştırmadan söylediği hiçbir şey, Allahû Tealâ tarafından kabul görmez.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ'nın sizler için kabul ettiği talep, kalbinizden gelen kalbî taleptir. Bu kalbî talep öyle bir şeydir ki; aşılmaz dağları aştırır insana. O kişinin kendisi mi yapar bunu? Hayır. Eğer iştiyakı o hedefe lâyık seviyede ise o zaman Allahû Tealâ'nın yardımıyla kişi o hedeflere ulaşır.

Öyleyse Allahû Tealâ bir talep merciidir. O'ndan talep edilir. O'na yalvarılır, yakarılır. "Yarabbi! Bana da nasip kıl." diye kalben istekte bulunulur. Bu isteğin hangi ölçüde kalpten olduğu ise Allahû Tealâ tarafından her an bilinmektedir. Bir kişi; "Ben samimiyetle ruhumu Allah'a ulaştırmayı istedim. O kadar yıldır istiyorum, hâlâ Allahû Tealâ beni Kendisine ulaştırmadı." diyorsa, hayır! O, gerçek anlamda böyle bir talepte bulunmuş değildir. Dudakları söylemiştir, kalbi söylememiştir. Allahû Tealâ da kalbî talebe baktığı için, kalbî talep hanesi boş! Sureta istemek hanesi dolu, onun Allah'a göre hiçbir anlamı yok. O talep etmek değildir, talep ettiğini zannetmektir.

Sevgili kardeşlerim! Allah ile ilişkinizde kalbinize bakacaksınız. Kalbiniz gerçekten bir talebin sahibi mi? Ancak kalbiniz gerçekten böyle bir talebin sahibi ise o zaman Allahû Tealâ size iştiyak verir. İştiyak, liyakatin öncüsüdür. İştiyak varsa kişinin liyakati yani o hedefe ulaşmak konusundaki lâyık olma seviyesi, o hedefe ulaşmaya lâyık olma seviyesi her geçen gün yükselir. Kalple iştiyak arasında derin bir ilişki vardır.

Talep etmek konunun başlangıcıdır. Bu talep öyle bir düğüm olur ki o kişinin kalbinde, kişi mutlaka, şartlar ne olursa olsun bunu gerçekleştirmek üzere azmeder. Bunu azmedecek seviyeyi ifade eden bir talep, işte o talep Allah'ın kabul etmemesi mümkün olmayan bir taleptir.

O, hepinizi çok sever. Bir insanın ruhunun Allah'a ulaşması konusundaki talebi, Allahû Tealâ tarafından derhal kabul görür. O kişi ruhunu Allah'a ulaştırmaz, Allah o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır.

Öyleyse talebin muhtevasında iştiyak var. Eğer kişi bu talebinin sonucunda o iştiyakin sahibi olmuşsa, onu mutlaka yerine getirmeyi kalpten dileyen birisi haline gelmişse bu, o kişiyi liyakat seviyesine ulaştırır. Bu iştiyak o kişinin liyakatini oluşturur. O kişi Allahû Tealâ tarafından, ruhunu Allah'a ulaştırmaya lâyık birisi haline getirilir. Arkasından o kişiyi buna lâyık hale getiren Allahû Tealâ, onun ruhunu Kendisine ulaştırır. Evet, ulaştıran Allah'tır ama onun başlangıçtaki talebini iştiyak haline getiren Allah'tır.

 İştiyak "mutlak istek" demektir. Kişi kalben, bütün samimiyetiyle, ciddî bir şekilde, mutlak olarak kalbinde o talebin sahibi olarak Allah'a müracaat ederse işte bu iştiyaktır. İştiyak, liyakati oluşturan en büyük, en sağlam faktördür. Elbette devreye irade girecektir. Zikrin artışı için iradenin devrede olması asıldır. Ama iradeyi bu konuda ateşleyecek olan, çalışır hale getirecek olan kişideki iştiyaktır. Bu iştiyak başlangıçta yoktur, başlangıçta sadece talep vardır. Talep iştiyakı oluşturur. Kişinin kalbinde vazgeçilmesi mümkün olmayan bir istek, o hedefe ulaşmak istikametinde sağlam bir zemin oluşturur. Kim talep ederse, bu talebinde samimiyse Allahû Tealâ onda iştiyakı oluşturur. Başlangıçtaki talebin meyvesi iştiyaktır. İştiyakın meyvesi ise liyakattir. İştiyak, kişiyi o hedefe ulaşmaya lâyık kılacak bir seviyeye ulaştırır. Kalbindeki iştiyak seviyesi ne kadar yüksekse süre o kadar kısa olur. İştiyak seviyesi ne kadar düşükse süre o kadar uzun olur. Hiç iştiyak yoksa bu talep geçersizdir. Hiçbir zaman gerçekleşemez.

Kişinin talebi asıldır, kalpten bir talep. Öyleyse iştiyakı oluşturan, bu iştiyakın liyakati oluşturduğu bir seviye farklılığı, o kişinin o konudaki talebinin kalpten, gerçek bir talep olmasına %100 bağımlıdır. Olmazsa olmaz şartı, talebin kalbî olmasıdır.  Öyleyse Allahû Tealâ'nın "talebenâ vecebenâ" ifadesi, "Benden talep edin, Ben icabet edeyim, o talebinizi gerçekleştireyim." ifadesi boşuna bir şey değildir. Talebin mevcut olması lâzım ki; Allahû Tealâ o kişi için o hediyeyi ona versin. Hepimiz talebimizi Allah'a ulaştıracağız. Allahû Tealâ talebimizi kabul buyurur mu? Eğer kalpten bir talepse mutlaka kabul buyurur.

Neden bazı insanlar ruhlarını teslim ediyorlar da, fizik bedenlerini teslim edemiyorlar?  Ondan sonraki kademedeki talepleri yeterli ölçüde sağlam olmadığı için, hedefe ulaştıracak olan bir gücü muhtevasına almadığı için. O zaman kişi özel bir gayretin, o hedefe ulaşmak için lâzımgelen sağlam adımları atmaya yeterli gayretin sahibi olur veya olamaz. Eğer olursa bu gayret, mutlaka sonucu ifade edecektir. Onun için Allahû Tealâ'nın hedef gösterdiği fizik vücudun Allah'a tesliminde, gayretten sonra himmetin, irşad makamının Allah'tan talebinin büyük bir etkisi vardır. Neticesi kişinin hedefine ulaşması olur. Kişinin talebini kişi ve onun mürşidi hangi ölçüde dikkate alıyor, konu buna dayalıdır.

Evvelâ Allahû Tealâ'nın temel hedefine dikkatle bakalım. Allahû Tealâ insanların ne olmasını ister? Allahû Tealâ insan adı verilen mahlûkuna tecelli etmiştir, ruhundan üfürmüştür. Onun için kâinatın en kıymetli varlığıdır. Kendisinde Allah'ın ruhu bulunan yegâne mahlûk insandır. Bu sebebe dayalı olarak, o insanlarda Allah'ın ruhu mevcut olduğu cihetle, bu mevcut olma sebebine dayalı olarak Allahû Tealâ, o insanları hedefe ulaştırır. Kim dilerse onu Allahû Tealâ hedefine ulaştırır. İşte buradaki "dilerse" kelimesinin arkasındaki gizli olan mânâyı açalım; kalpten dilerse. Bir başka ifade ile gerçek bir iştiyakla, mutlaka ulaşmak iştiyakı ile dilerse o zaman, Allahû Tealâ ona liyakati nasip kılar. Kişiyi o liyakat seviyesine çıkarır. Kişinin kalbî yapısını sağlamlaştırır, zikrini arttırır.

Kişi hangi ölçüde kalpten talep etmişse o ölçünün büyüklüğü, seviyesi itibari ile Allahû Tealâ zaman ölçüsünü koyar. En çok iştiyaklı olan, en çok o hedefe ulaşmayı gerçekten kalbî bir duyguyla Allah'a ulaştırabilen insanın, Allahû Tealâ tarafından hedefe ulaştırılması en kısa sürede olur. İştiyakın adım adım aşağıya doğru düştüğü ortamda bu teslim keyfiyeti, hedefe ulaşma keyfiyeti, zamanı giderek uzatan bir muhteva oluşturur. Bir noktadan sonra ise iştiyak azlığı o hedefe ulaşmayı imkânsız kılar.

Talebe bu açıdan baktığımız zaman talebin iştiyak olmadan gerçekleşmesinin mümkün olmadığını görüyoruz.

Bunca insan var; fizik vücudunu Allah'a teslim etmiş. Bunca insan var; nefsini Allah'a teslim etmiş. Onlardan çok daha az sayıda insan var; muhlis olmuş, Tövbe-i Nasuh'a davet edilmiş, sonra da iradesini de Allah'a teslim edip irşada memur ve mezun kılınmış. Bunların hepsinin mutlak olarak talepleri var. Allah'a ulaşmayı dilemek bir taleptir, ruhu Allah Kendisine ulaştırır. Fizik vücudu Allah'a teslim etmek bir taleptir; buna ancak Allah'ın yardımıyla ulaşılabilir. Kişinin kalbî yapısı 18 saati başarabilecek olan bir form gösterdiği taktirde, o kişi fizik vücudunu Allah'a teslim edebilecektir. Sonra o kişi daimî zikre ulaşabilirse, nefsini de Allah'a teslim edebilecektir. Yoksa nefsini Allah'a teslim edemez.

Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bize, insanlara talep etmek yetkisi vermiş. İnsanlar Allah'tan talep etmek yetkisinin sahipleri. Allah'ın kabulü ise hiçbir zaman kuru bir talebe "evet" demek olmayacaktır. Allahû Tealâ kalpteki iştiyaka bakar. Kişi, ruhunu Allah'a ulaştırmayı ne kadar istiyor? Gerçekten istiyorsa yani kalbinde Allah'a ulaşma talebi gerçekten varsa Allahû Tealâ mutlaka o talebi yerine getirir. Bundan sonraki talep çok daha güçlü bir talep olmalıdır ki; o 18 saat zikir barajını kişi aşabilsin. Kişinin kalbinde o güçte bir fizik vücut teslimi talebi oluşmuşsa, Allahû Tealâ mutlaka onun fizik vücudunu teslim alır. Daha ötede Allah kişiyi daimî zikre ulaştırır. Kişinin kalbî talebinin o seviye bir talep olması lâzım. Sonra iradesini teslim eden kişiyi Allahû Tealâ irşada memur ve mezun kılar. O kişiyi Adn cennetlerine lâyık kılar.

Talep etmek, bütün manevî tekâmülün temelidir. Talep yoksa manevî tekâmül gerçekleşemez. Bir insan ne ruhunu Allah'a teslim edebilir ne fizik vücudunu teslim edebilir ne nefsini ne de iradesini. Hiçbiri gerçekleşemez.

Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali  M İ H R       
Kavramlar - Talep Etmek