|
Şerrin Allah’tan olması söz konusu değildir. Allahû Tealâ 2 âyet-i kerimede bunu ifade ediyor. Ruh
Allah’ın temsilcisidir. Ruhta 19 tane haslet vardır. Ruhun negatif bir
talepte bulunması mümkün değildir. Ruhun talebi tamamen hayır olduğuna
göre, o zaman zaten şerrin Allah’tan olması mümkün değildir. Ama bir de
nefse bakacak olursak, Allahû Tealâ Nisâ Suresinde Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’e şöyle sesleniyor:
4 / NİSÂ - 79: Mâ
esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min
seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ
billâhi şehîdâ(şehîden). Sana iyilikten (hasenatdan) ne isabet
ederse, işte o Allah'tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet
ederse, o taktirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey
yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara Resûl olarak gönderdik ve şahit
olarak Allah yeter.
Bu
âyet-i kerimede hayrın Allah’tan, şerrin nefsimizden olduğu
zikredilmektedir. Şerr bize derecat kaybettiren her şeydir. Hayır da
bize derecat kazandıran her şeydir. Bir insan zulmettiği zaman derecat
kaybeder. Yani zulüm de bir şerrdir.
Yûnus Suresine baktığımızda Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
10 / YÛNUS - 44: İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne). Muhakkak ki Allah, insanlara (hiç)bir şeyle (asla) zulmetmez. Lâkin insanlar, kendi nefslerine zulmederler.
Âyet-i
kerimede zikredildiği gibi Allahû Tealâ insanlara asla zulmetmez. Yani
şerr asla vermez. Lakin insanlar kendi nefslerine zulmederler. İnsanlar
kendi hevalarına uymak suretiyle şerr işlerler.
Öyleyse
şerrin Allah’tan olması mümkün değildir. Hayır Allah’tan, şer bizim
kendi nefsimizdendir. Bu sebeple de insanlar cehennemi hak ederler, ama
cennete Allah’ın fazlı keremi ile girerler.
Mükâfat ve Mücazatın Varlığı Serbest İrade Sebebiyle midir?
76 / İNSÂN (DEHR) - 3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren). Muhakkak
ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya
(Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez)
küfreden olur.
Hidayetçi
âyetleri tilâvet ettiği zaman insanları Allah’a davet eder. Daveti
kabul edenler şükredenlerdir. Daveti kabul etmeyenler de küfredenlerdir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadîs-i şerifinde: “Allah’ın davetine
icabet etmeyen Allah’ın resûlüne asi olur.” buyurmuştur.
Her
halükârda kişinin bu davet karşısında kendisine düşeni yapması, Allah’a
ulaşmayı dilemesi lâzımdır. Dileği gerçekleştirdiği noktada mutlaka
Allah o kişiyi Kendisine ulaştırıyor, onu ermiş evliya kılıyor. Bunu
yapan Allah’dır. Burada sadece Allah’a ulaşmayı dilemek kişiye aittir.
7
furkanı Allah o kişiye veriyor. 12 ihsanla o kişiyi destekliyor. Huşû
sahibi olan kişi hacet namazı kılması halinde Allah ona mürşidini
gösteriyor, tâbiiyetini gerçekleştirdiği takdirde Allahû Tealâ ona 7
ni’meti veriyor. Vasıta emirleri sevdiriyor. O kişinin vasıta emirleri
zikri severek yapması halinde 7 kademede onun nefsini tezkiye eden
Allah, 7 kademede ruha seyr-i sülûk’u yaptırarak yoklukta Allah’ın
Zat’ına ulaşmasını sağlıyor. Sanki bütün bunları kişi yapmış gibi, Allah
ona mükâfatını; 3. kat cennet ve dünya saadetinin yarısını veriyor.
Kişinin
ruhun talebine uyarak kalben Allah’a ulaşmayı dilemesi halinde mükâfat
verilir. Nefsin talebine uyarak dünya hayatını dilemesi halinde ceza
verilir. Mükâfat ve cezanın varlığı serbest irade sebebiyledir.
İnsanların
cehenneme mahkûm olması kendi iradeleri Allah’a ulaşmayı dilememesi
sebebiyledir. İnsanların cennete gitmesi de gene kendi iradeleriyle
kalben Allah’a ulaşmayı dilemesinin bir sonucudur. İradeleri ile Allah’ı
dilerlerse mutlaka kurtuluştadırlar. İradeleri ile Allah’ı dilemezlerse
kurtuluşta değillerdir. Cennet insanlar için bir mükâfat yeri, cehennem
ise ceza (mücazat) yeridir.
Allah razı olsun.
|