13 Temmuz 2013 Cumartesi

CEHENNEMLİKLER NASIL KONUŞUR NE CEVAP ALIR

"Allah!a ulaşmayı dilemek nedir ? Merak mı ediyorsunuz ?.

MU'MİN-49

Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).
Ve ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir günü bize hafifletsin." 

Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hepsi cehennemde azaptadır. Sadece dileyenler cehennemden kurtulabilirler. Cehennemlikler cehennem bekçilerine diyorlar ki: 

"Rabbinize bizim için dua edin. Azaptan bir tek günü olsun bizden hafifletsin." 

Bir tek gün bile onlar için büyük bir olaydır. Oysaki sonsuz bir ömrü orada cehennemde geçireceklerdir.


MU'MİN-50

Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin içindedir). 

Bütün kavimlerdeki resûller, Allah'a ulaşmayı dileyenlere müjdelerini verirler, diğerlerini de uyarmakla vazifelidirler. Allahû Tealâ insanı o kadar seviyor ki;sadece bir tek dilekle onları cennetine almaya hazır. Bundan başka ni'meti de dünya saadetinin yarısından fazlasını mutlaka vermesidir. Öyleyse dünya saadetinin yarısını, cennet saadetinin ise 3. katını Allahû Tealâ o insanlara vermeye hazırdır. 

Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir, dalâletin içinde kalır. Dalâlet çukurundan dışarı çıkamaz, taşamaz. Allah'ın kabulüne mazhar olamaz. Bu âyet-i kerime, Mulk Suresinin 8, 9, 10. âyetleriyle veEn'am Suresinin 130. âyetiyle paraleldir: 


67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).

(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.


67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”


67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).

Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.


6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
Allahû Tealâ, kıyâmet günü cehenneme giren bütün cinlere ve insanlara hitap ediyor. Allahû Tealâ bu âyetle, insanlardan da cinlerden de resûller olduğunu söylemektedir. Bunun yanında Nebî resûller, (peygamber resûller) vardır. Ancak ne cinlerden, ne meleklerden, nebî resûl olmaz. Cinlerden de, insanlardan da peygamber olmayan resûller, velî resûllerdir. Allah'ın evliyası, dostu olan resûllerdir.

Bütün nebîler, aynı zamanda mutlaka ama mutlaka resûldür. Kur'ân-ı Kerim boyunca hiç istisna görülmemiştir. "Bütün resûller de nebîdir." sözü Kur'ân-ı Kerim'e tamamen ters düşer. İşte o tersliği ifade eden âyetlerden bir tanesi, bu âyettir. Çünkü burada cinlerden de insanlardan da resûl olduğu açık bir şekilde ifade buyrulmuştur. Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'de hiçbir cin nebîye işaret bulunmadığı cihetle ve cin resûllerin de var olması sebebiyle buradaki resûl kelimesi, bütün resûllerin nebî olmasının imkânsız olduğunu söylemektedir. Öyleyse Allahû Tealâ'nın dizaynı bütün nebîlerin, resûl olması konusunda apaçık bir şe-kilde bir işaret taşımaz. Ama Kur'ân-ı Kerim boyunca aksini gösterecek hiçbir âyet mevcut değildir. Ama bütün resûllerin nebî olduğu iddia edilecek olursa âyet-i kerime, bu konuya cevaplardan biri olacaktır. Yusuf Suresinin 50. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ:


12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).

Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.

Bir kâfir olan, firavunun habercisi olan alelâde bir haberci Kur'ân-ı Kerim'de resûl adını alıyor. O zaman bütün nebîlerin resûl olması kadar tabii bir şey olamaz. Hepsi mutlaka resûldür. Ama Kur'ân'da adı geçen bütün resûllerin aynı zamanda nebî olması iddiası kesinlikle yanlış bir ifadedir. Burada risaletle uzaktan yakından alâkası olmayan herhangi bir haberciye, haber götüren kişi için Allahû Tealâ "resûl" kelimesini kullanmıştır. Kim böyle bir ulak'ın peygamber olduğunu iddia edebilir.

Burada, bu âyette de Allahû Tealâ, cinlerden de resûllerin mevcut olduğunu söylüyor. Öyleyse cinlerden nebî olması mümkün olmadığı cihetle bir defa daha Allahû Tealâ burada bütün resûllerin nebî olmadığını kesinleştirmiş oluyor.

Bütün devirlerde, bütün kavimlerde resûller vardır. İşte o resûller insanlara; "Allah'a ulaşmanız lâzım. Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim etmeniz lâzım. Herşeyden evvel Allah'a ulaşmayı dilemeniz lâzım. Allah'a ulaşmayı dilemezseniz, böyle bir talebiniz olmazsa kurtulmanız mümkün değildir, gideceğiniz yer cehennemdir." diyerek insanları uyarırlar. Ama insanların büyük kısmı onları hiçbir zaman dinlemezler.

Son Peygamber olan Hz. Muhammed (S.A.V)'den sonra kâinata bir daha peygamber gelmeyecektir. Bundan sonra gelenlerin hepsi, sadece velî resûl olacaktır. Asla nebî resûl olması mümkün değildir. Her devirde bütün bu resûller, kendi kavimlerine ve huzur namazının imamı olan resûl de bütün kavimlere ve bütün kâinata bunu haber verecektir. "Allah'a ulaşmayı dilemek asıldır ve Allah'a ulaşmayı dilemeyenin gideceği yer cehennemdir." diyerek Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetleriyle ikaz edecektir. Çünkü insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe kurtuluşları söz konusu değildir.


10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.


10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).