"Allah!a ulaşmayı dilemek nedir ? Merak mı ediyorsunuz ?.
MU'MİN-49
Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û
rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).
Ve ateşin içinde
olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir
günü bize hafifletsin."
Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hepsi cehennemde azaptadır.
Sadece dileyenler cehennemden kurtulabilirler. Cehennemlikler cehennem
bekçilerine diyorlar ki:
"Rabbinize bizim için dua edin. Azaptan bir tek
günü olsun bizden hafifletsin."
Bir tek gün bile onlar için büyük bir
olaydır. Oysaki sonsuz bir ömrü orada cehennemde geçireceklerdir.
MU'MİN-50
Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil
beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî
dalâl(dalâlin).
(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz,
size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz
dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin
içindedir).
Bütün kavimlerdeki resûller, Allah'a ulaşmayı dileyenlere
müjdelerini verirler, diğerlerini de uyarmakla vazifelidirler. Allahû Tealâ
insanı o kadar seviyor ki;sadece bir tek dilekle onları cennetine almaya hazır.
Bundan başka ni'meti de dünya saadetinin yarısından fazlasını mutlaka
vermesidir. Öyleyse dünya saadetinin yarısını, cennet saadetinin ise 3. katını
Allahû Tealâ o insanlara vermeye hazırdır.
Kâfirlerin duası, sadece
dalâlettir, dalâletin içinde kalır. Dalâlet çukurundan dışarı çıkamaz, taşamaz.
Allah'ın kabulüne mazhar olamaz. Bu âyet-i kerime, Mulk Suresinin 8, 9, 10.
âyetleriyle veEn'am Suresinin 130. âyetiyle paraleldir:
67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ
fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum
nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak
gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara:
“Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ
nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin
kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki:
“Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey
indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis
saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık,
alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum
yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ
enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû
kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size
âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden
resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya
hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
Allahû Tealâ, kıyâmet günü cehenneme giren bütün cinlere ve
insanlara hitap ediyor. Allahû Tealâ bu âyetle, insanlardan da cinlerden de
resûller olduğunu söylemektedir. Bunun yanında Nebî resûller, (peygamber
resûller) vardır. Ancak ne cinlerden, ne meleklerden, nebî resûl olmaz.
Cinlerden de, insanlardan da peygamber olmayan resûller, velî resûllerdir.
Allah'ın evliyası, dostu olan resûllerdir.
Bütün nebîler, aynı zamanda
mutlaka ama mutlaka resûldür. Kur'ân-ı Kerim boyunca hiç istisna görülmemiştir.
"Bütün resûller de nebîdir." sözü Kur'ân-ı Kerim'e tamamen ters düşer. İşte o
tersliği ifade eden âyetlerden bir tanesi, bu âyettir. Çünkü burada cinlerden de
insanlardan da resûl olduğu açık bir şekilde ifade buyrulmuştur. Öyleyse
Kur'ân-ı Kerim'de hiçbir cin nebîye işaret bulunmadığı cihetle ve cin resûllerin
de var olması sebebiyle buradaki resûl kelimesi, bütün resûllerin nebî olmasının
imkânsız olduğunu söylemektedir. Öyleyse Allahû Tealâ'nın dizaynı bütün
nebîlerin, resûl olması konusunda apaçık bir şe-kilde bir işaret taşımaz. Ama
Kur'ân-ı Kerim boyunca aksini gösterecek hiçbir âyet mevcut değildir. Ama bütün
resûllerin nebî olduğu iddia edilecek olursa âyet-i kerime, bu konuya
cevaplardan biri olacaktır. Yusuf Suresinin 50. âyet-i kerimesinde Allahû
Tealâ:
12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu
kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne
eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne
alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece
ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini
kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim
onların hilelerini en iyi bilendir.
Bir kâfir olan, firavunun habercisi
olan alelâde bir haberci Kur'ân-ı Kerim'de resûl adını alıyor. O zaman bütün
nebîlerin resûl olması kadar tabii bir şey olamaz. Hepsi mutlaka resûldür. Ama
Kur'ân'da adı geçen bütün resûllerin aynı zamanda nebî olması iddiası kesinlikle
yanlış bir ifadedir. Burada risaletle uzaktan yakından alâkası olmayan herhangi
bir haberciye, haber götüren kişi için Allahû Tealâ "resûl" kelimesini
kullanmıştır. Kim böyle bir ulak'ın peygamber olduğunu iddia
edebilir.
Burada, bu âyette de Allahû Tealâ, cinlerden de resûllerin
mevcut olduğunu söylüyor. Öyleyse cinlerden nebî olması mümkün olmadığı cihetle
bir defa daha Allahû Tealâ burada bütün resûllerin nebî olmadığını
kesinleştirmiş oluyor.
Bütün devirlerde, bütün kavimlerde resûller
vardır. İşte o resûller insanlara; "Allah'a ulaşmanız lâzım. Ruhunuzu,
vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim etmeniz lâzım. Herşeyden evvel
Allah'a ulaşmayı dilemeniz lâzım. Allah'a ulaşmayı dilemezseniz, böyle bir
talebiniz olmazsa kurtulmanız mümkün değildir, gideceğiniz yer cehennemdir."
diyerek insanları uyarırlar. Ama insanların büyük kısmı onları hiçbir zaman
dinlemezler.
Son Peygamber olan Hz. Muhammed (S.A.V)'den sonra kâinata
bir daha peygamber gelmeyecektir. Bundan sonra gelenlerin hepsi, sadece velî
resûl olacaktır. Asla nebî resûl olması mümkün değildir. Her devirde bütün bu
resûller, kendi kavimlerine ve huzur namazının imamı olan resûl de bütün
kavimlere ve bütün kâinata bunu haber verecektir. "Allah'a ulaşmayı dilemek
asıldır ve Allah'a ulaşmayı dilemeyenin gideceği yer cehennemdir." diyerek Yunus
Suresinin 7 ve 8. âyetleriyle ikaz edecektir. Çünkü insanlar ne yaparlarsa
yapsınlar, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe kurtuluşları söz konusu
değildir.
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ
vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ
gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta
iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı
olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil
olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû
yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler)
gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
