3 Haziran 2013 Pazartesi

ÂYET VE HADÎSLERDE, HZ. MEHDİ (A.S)'IN DEVRİ OLAN HİDAYET ÇAĞI

"Allah!a ulaşmayı dilemek nedir ? Merak mı ediyorsunuz ?.

 ÂYET VE HADÎSLERDE, HZ. MEHDİ (A.S)'IN DEVRİ OLAN HİDAYET ÇAĞI
 
1.1- Hz. Mehdi (A.S) ile ilgili Kur'ân âyetleri
 
1.1.1- Hz. Mehdi (A.S)'ın şeriatı tasdik etmesi
 
Hz. Mehdi (A.S)'ın Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin birlikte yaşadığı 7 safha ve 4 teslimden oluşan İslâm ahlâkını hâkim kılmak için, kıyâmet kopmadan önce Hidayet Çağı'nda (ahir zamanda) yeryüzüne mutlaka geleceği, Kur'ân âyetleri ve hadîslerde belirtilmiştir.
 
3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu'minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK'ini (yeminini) almıştı: "Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah'ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" "İkrar ettik." dediler. "Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
 
Al-i İmran-81'e göre Allahû Tealâ şeriat kitaplarını, nebîlere vermektedir. Şeriat kitaplarının hükümleri, her devirde bütün insanları bağlamaktadır. Hz. Mehdi resûl, şeriat sahibi bir nebî değildir. Bir velî resûl olan Hz. Mehdi (A.S), âyetten de anlaşıldığı gibi, kendisinden önceki ulûl'azm peygamberlerine verilen şeriatı tasdik etmektedir.
Şeriat kitaplarının kavim resûllerine (nebî olmayan resûllere) değil, nebîlere (peygamberlere) indirildiği gayet açıktır. Velî resûllerin görevi, insanları uyarmak ve onları Allah'a kul etmektir.
Peygamber Efendimiz meşhur hadîsinde: "En hayırlınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." buyuruyor. Bir başka hadîsinde: "Ümmetimin en hayırlısı Hz. Mehdi (A.S)'dır." buyuruyor. Allah'a ulaşmayı dilemeyen ve mürşidlerine tâbî olmayan günümüz dîn öğreticileri, aslî mânâsından saptırılmış hidayeti öğretmektedirler. "HİDAYET doğru yoldur." deyip HAKKI BÂTIL kılarak Kur'ân'ın nurunu söndürmektedirler.
Allah'ın koruması sebebiyle, Kur'ân'ın âyetlerini değiştirmeye gücü yetmeyen şeytan, HİDAYET kavramını değiştirmek suretiyle insanların HİDAYET'ine mâni olmaktadır. İblis, diğer Kur'ân kavramlarını aslî mânâsından saptırdığı gibi HİDAYET'i de "doğru yol" adını vererek değiştirmiş ve bunu günümüzde bütün dîn adamlarına kabul ettirmiştir. Çünkü 22 Kur'ân-ı Kerim mealinin hepsinde, nerede "HİDAYET" kelimesi geçmişse "doğru yol" olarak Türkçeleştirilmiştir. Neticede 14 asırda HİDAYET'in simgesi "doğru yol" olmuştur ve bütün dîn adamlarınca benimsenmiştir. Yani "HİDAYET"in gerçek anlamı şeytan tarafından yok edilmiştir.
 
9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.
 
1.1.2- Bir velî resûl olan Hz. Mehdi (A.S)'ın hidayet ve hak dînle gönderilmesi
 
Günümüz dîn öğreticileri, iblisin negatif tesiriyle, hakkı batıl ile iptal etmeye çalışarak, yanlış dîn öğretileriyle, farkında olmadan, Allah'ın nurunu söndürmektedirler. Örneğin; "Dünya hayatında ruhun Allah'a ulaşması yoktur. Ruh bize hayat verir. Ruh vücuttan çıkarsa kişi ölür. Ancak ölümle insan ruhu Allah'a ulaşır." diyerek Allah'ın âyetlerine karşı mücâdele ederek Allah'ın nurunu söndürenle karşı Allahû Tealâ da Hidayet Çağı'nda (ahir zamanda) nurunu tamamlamak ve 7 safha ve 4 teslimden oluşan, Kur'ân ahlâkını tüm kâinata hâkim kılmak için, Hz. Mehdi (A.S)'ı hidayet ve hak dîn ile göndermiştir.
 
9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile; resûlünü, dîn üzerine, dînin bütününü (bütün özelliklerini) izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen, O'dur.
 
18/KEHF-56: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).
Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.
 
Velî resûller sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak her kavme, ardı arkası kesilmeksizin gönderilirken, her devirde onlara karşı Allah'a ulaşmayı dilemeyerek hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele eden dîn adamları, bilmeyerek ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmektedirler.
 
1.1.3- İnsan ve cin şeytanların Kur'ân'ı unutturup insanları resûlden uzaklaştırması
 
Hidayet ve hak dîn ile gelen Hz. Mehdi (A.S), Kur'ân'a dayalı olarak 30 küsür yıldır hidayeti tebliğ etmektedir. Allah'a ulaşmayı dileyip mürşide tâbî olanları müjdelemekte, Allah'a ulaşmayı dilemeyip dalâlete kalanları cehennemle uyarmaktadır. Allah'a ulaşmayı dileyen fırka hidayete ermesine karşılık, Allah'a ulaşmayı dilemeyerek üzerlerine dalâlet hak olanlar, Allah'tan başka, şeytanları dostlar edinerek kendilerinin hidayete erdiklerini zannetmektedirler.
 
7/A'RAF-30: Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah'tan başka şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar).
 
İşte Allah'tan başka şeytanları dostlar edinerek kendilerinin hidayete erdiklerini zannedenler, öldükleri zaman bakın pişmanlıklarını nasıl dile getiriyorlar:
 
25/FURKAN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Ve o gün, zalim ellerini ısırır: "Keşke resûlle beraber (Allah'a giden) bir yol ittihaz etseydim." der.
25/FURKAN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.
 
Neden böyle diyor? Çünkü filan diye dost edindiği kişi, kendisini hidayete zannetmesine rağmen aslında şeytanı dost edinen birisidir.
 
25/FURKAN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba'de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana zikir (Kur'ân'daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
 
Hz. Mehdi (A.S) hidayet ve hak dîn (Kur'ân'daki ilimle) kendisine gelmesine rağmen, hidayette zannettiği kişi sebebiyle Allah'ın Resûl'ünden yüz çevirmiş ve şeytanı dost edinmiştir.
 
25/FURKAN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur'âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: "Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti)." dedi.
 
Hz. Mehdi (A.S): "Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti)." dedi.
 
9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile; resûlünü, dîn üzerine, dînin bütününü (bütün özelliklerini) izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen, O'dur.
 
Hadîslere göre HİDAYET ÇAĞI, Hicrî 1400'lü yıllar, Allah'ın izniyle, Hz. Mehdi (A.S)'ın ihsanla tâbî olanları hidayete erdirdiği, Deccal'in çıktığı olağanüstü bir dönemdir. İkinci kere yeryüzüne dönecek olan Hz. İsa (A.S), Allah'ın izniyle, Deccal'i öldürecektir. Hz. Mehdi (A.S), Hz. İsa (A.S) ile ittifak yaparak dîn birliği sağlanacaktır. Böylece tüm dünyada insanların kitleler halinde İslâm'a yönelmesi gibi büyük olayların Hidayet Çağı'nda gerçekleşeceğini Peygamber Efendimiz (S.A.V), 14. asır önce hadîslerinde bize haber vermiştir.
 
1.1.4- Duhan fitnesi ve herşeyi açıklayan Hz. Mehdi (A.S)'dan yüz çevirmeleri  
 
Hz. Mehdi (A.S)'a karşı çıkan Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Allahû Tealâ'nın resûl olarak gönderdiği Mehdi Aleyhisselâm ile bir özel TV programında beraber oldular. Ceviz Kabuğu Rezaleti adlı programda, bir taraftan nefsin temsilcileri Yaşar Nuri Öztürk, Hüseyin Hatemi, Ayhan Songar, Hüseyin Atay ve bunların zanlarını tescil eden, programı yürüten Hulki Cevizoğlu; öbür yandan da Allah'ın temsilcisi Efendimiz, Mehdi Resûl vardı.
Olay, şeytanın taraftarlarının Efendimiz'e yaptıkları bir hileydi, bir tuzaktı. Özellikle Ayhan Songar, Efendimiz'i "delilikle" itham etti. Bu olay, Duhan Suresinin 10, 11, 12, 13 ve 14. âyet-i kerimelerinin de aynı zamanda ispatı idi. İşte bu olayla Efendimiz'e bağlı olanların bir kısmı O'ndan yüz çevirdiler ve böylece fıska düştüler.
Duhan, günümüzde bütün dünyayı saran bir fitnedir. Allah'ın seçtiği insanların %90'dan fazlası, Allah'a ulaşmayı dilemeyerek gizli şirk sebebiyle "hanif dînininden" saparak dînde fırkalara ayrılmışlar. Duhan fitnesini oluşturan bu duman, bütün dünyayı saran bir azaptır. Ama bu insanlar (bugünün insanları) Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için mü'min değillerdir. Allah'a inandıkları için kendilerini mü'min sanıyorlar. Hem dünyada her hatalarından sonra Allah'ın azabını yaşıyorlar hem de cehennemde azap çekecekler. Ve toplumun büyük kısmı, 1996 yılında Ceviz Kabuğu programında Allah'ın Resûl'ünün şeytandan vahiy alan, (şeytan tarafından) öğretilmiş ve deli olduğuna inandılar. Allah, o programda Resûl'üne sadece insanların kurtuluş (felâh) reçetesini (ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYİ) tekrar tekrar söyletti. Allah'ın asıl muradı ise "öğretilmiş ve deli" olduğu topluma kabul ettirilen Resûl'ün, Duhan-13 ve 14'teki Resûl olduğunu kesin olarak ispat etmek idi... Ve ispat etti.
Görülüyor ki Allah, Resûl'ünün gerçek kimliğini (Allah'ın indindeki payesini) bütün Türkiye halkına ispat etti. 4 dîn profesörü mizanseni öyle güzel hazırlamışlardı ki; toplumun çok büyük bir kısmı, Allah'ın Resûl'ünün şeytandan vahiy aldığına (şeytan tarafından öğretildiğine) ve deli olduğuna inandılar.
Böylece Allah, Resûl'üne TUZAK kuranları, kurdukları TUZAKLA, TUZAĞA DÜŞÜRDÜ.
Televizyonları parselleyenler, HİDAYET ÇAĞI'nın Önderi, Mehdi Resûl'e "öğretilmiş ve deli" dediler:
 
44/DUHAN-10: Fertekib yevme te'tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
44/DUHAN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. Işte bu, elîm bir azaptır.
44/DUHAN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû'minûn(mû'minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz mü'minleriz.
44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kadcâehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir RESÛL gelmişti. (Buna rağmen RESÛL'ÜN söylediklerinden) ibret almadılar.
44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) "öğretilmiş" ve "deli" dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
 
1.2- Hz. Mehdi (A.S) ilgili hadîsler, Muhyiddin Arabi ve Said-i Nursi Hz.'nin  Hz. Mehdi (A.S) ile ilgili görüşleri
 
1.2.1- Peygamber Efendimiz (S.A.V), her yüz senede bir müceddid gönderileceğini haber vermiştir.
 
Öncelikle Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadîslerinde, her yüzyıl başında dînî hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklamak üzere "dîni canlandıran, yenileyen" bir "müceddid" gönderileceğini belirtmiştir.
Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuş:
 
"Gerçekten Azîz ve Celil olan Allah, HER YÜZ SENENİN BAŞINDA şu ümmetin dînini bid'atten (dîne sonradan karışmış bâtıl uygulamalardan) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir."
(Sünen-i Ebu Davud, 5/100)
 
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in, Hz. Mehdi (A.S)'ın çıkış tarihi olarak hadîslerinde açıkça Hicrî 1400 tarihini vermesi, içinde bulunduğumuz Hidayet Çağı'nda Hz. Mehdi (A.S)'ın çıktığını bize bildirmektedir. Çünkü Hicrî 1400 yılının başlangıcı, Milâdî 1980 yılına denk gelmektedir. Efendimiz, vazifeye başladığı günden bugüne kadar Allah'tan öğrendiği Kur'ân-ı Kerim'i aralıksız tebliğ etmektedir.
 
1.2.2- Hidayet Çağı'nda (ahir zamanda) Hz. Mehdi (A.S)'ın geleceğinden emin olanlar
 
Birçok evliya, Hidayet Çağı'nda (ahir zamanda) Hz. Mehdi (A.S)'ın gelişinde hiçbir şüphe olmadığını bildirmişlerdir. Bunların başında gelen Muhyiddin Arabi Hazretleri Futuhat-ı Mekkiye isimli eserinde şunları söylemiştir:
 
"Muhakkak ki, yeryüzü zulüm ve haksızlık ile dolduğu sırada Allah'ın halifesi kıyam edecek, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak... Genel kazancı, halka arasında eşit olarak paylaştıracak, halka adaletle hükmedecek ve anlaşmazlıklarda hakemlik edecek. Allah, O'nun işini bir gecede düzene koyacak, zafer hep O'nun önünde yürüyecek. Ayağını, Peygamber'in Ayağı'nın yerine koyacak (O'nun izinde yürüyecek) ve hiçbir zaman sapmayacak. Dağınık dînleri (bâtıl inançları) ortadan kaldırıp, sadece hak dîni hâkim kılacak."
(Muhyiddin Arabi, el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s. 327-328)
 
1.2.3- Said-i Nursi'ye göre Hz. Mehdi (A.S)'ın çıkış zamanı olan Hidayet Çağı
 
"Her yüz sene başında dîni tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor." müjdesinin ihbarına muvâzi olarak Hz. Mevlâna Halid, ekser ehli hakikatin tasdikiyle, 1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir."
(Barla Lahikası, 120)
 
"Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş, kanaat verir ki; nass-ı hadîs ile Risale-i Nur tecdidi dîn hususunda bir müceddid hükmündedir."
(Barla Lahikası, 121)
 
Üstad, Hicrî 1200 yılında Mevlâna Halid'in müceddid olduğunu, yüz sene sonra (1300 yıllarında) Risale-i Nur'un aynı vazifeyi yaptığını belirtmiş. Dolayısıyla bir yüz yıl sonraki müceddid olarak (1400'lü yıllarda) Hz. Mehdi (A.S)'ın geleceğini anlıyoruz.
 
"Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki; herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat (mehdi) dahi bu zamanda gelse...
(Kastamonu Lahikası, 57)
 
Bediüzzaman Said-i Nursi, "hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Hz. Mehdi (A.S)'ın henüz gelmediğini, müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmiştir.Bediüzzaman, Hicrî 13. asırda yaşamıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in bildirdiği ve Said-i Nursi Hazretleri'nin kendisinden bir asır sonra geleceğini bize müjdelediği Efendimiz Mehdi (A.S), Hicrî 14. asrın müceddidi olarak 30 yıldan beri tebliğ yapmaktadır.
 
"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz."
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)
 
"Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten (velî şahıstan) işittim ki; o zat, eski velîlerin gaybî işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: ‘Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atler zulümatını (dîne sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki; bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)."
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
 
Üstad, Mehdi'nin kendisi olmadığını, kendisinden sonra geleceğini "Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz."şeklinde belirterek açıklamıştır. Mehdi ve talebelerine ancak bir zemin hazırlayabildiklerini belirtmiştir.
 
"Bid'atler zulümatını (dîne sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak." Mehdi'nin tüm bid'atleri ortadan kaldıracağını söylemiştir ki; bu konu Said-i Nursi Hazretleri'nin döneminde uygulamaya geçmemiştir. Kur'ân-ı Kerim'in terk edildiği, bid'atlerden oluşan bir dîn tatbikatı, İslâm'ın 5 şartıyla kimsenin kurtuluşa ulaşmayacağını tebliğ eden ilk kişi, Efendimiz Mehdi Resûl'dür. Ayrıca dînimize sonradan girmiş hurafelerin, bid'atlerin dînden temizlenerek dünyadaki tüm müslümanlar tarafından uygulanması gerektiğini, kurtuluşun buna bağlı olduğunu ilk söyleyen; Efendimiz Mehdi (A.S)'dır.
Bediüzzaman, İslâm âleminin üzerindeki zulüm ortamının kendisinden "bir asır sonra" ancak Hz. Mehdi (A.S) ile dağıtılacağını söylemiştir. Bediüzzaman açık bir tarih vermiştir. Kendisinden bir sonraki yüzyılda "Hz. Mehdi (A.S)'ın talebeleriyle birlikte yapacağı çalışmalarla, İslâm âlemini büyük sıkıntılardan kurtararak feraha kavuşturacağını " bildirmiştir.