SAİD-İ NURSÎ HAZRETLERİ,
RİSALELERİNDE KENDİSİNİN AHİR ZAMANDA GELECEK HAZRETİ MEHDİ
OLMADIĞINI
AÇIK OLARAK BİLDİRMİŞTİR
Bediüzaman Hazretleri, Mehdi aleyhisselamı eserlerinin bir çok yerinde kendisinden “bir asır sonra gelecek âhir zamanın o büyük şahsı Hazreti Mehdi” diye açıkladığı halde, Emirdağ Lahikasında buyurulan Risale-i Nur’un bir kısım talebelerinin pek musırrane olarak yani çok ısrarlı bir şekilde Said-i Nursî Hazretleri ve Risale-i Nur Külliyatının ahirzamanın Mehdisi “Hz. Mehdi” olduğunu iddia ettikleri ifade ediliyor. Fakat aşağıda Bediüzzaman Hazretleri’nin onların fikirlerini kabul etmediği açık bir şekilde belirmektedir:
Aziz, sıddık kardeşlerim, Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: “Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak (ısrarlı bir şekilde), ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. SEN DE BU KADAR MUSIRRANE (ısrar ederek) ONLARIN FİKİRLERİNİ KABUL ETMİYORSUN, çekiniyorsun…”Emirdağ Lâhikası | Dahiliye Vekili İle Bir Hasb-i Halden Bir Parçadır Hüve Nuktesi | 231
Bu sorunun karşılığında cevaben Hazreti Mehdi için “Onun üç büyük vazifesi olacak” diyen Bediüzzaman Hazretleri, Hazreti Mehdi’nin 1. 2. ve 3. vazifelerini açıkladıktan sonra Nur talebelerinin, HZ. MEHDİ’NİN yalnızca birinci görevini dikkate aldıkları için Bediüzaman’a Mehdilik konusunda Hüsn-ü zan beslediklerini ve eskiden beri Üstada hüsn-ü zan beslemenin normal olduğunu, Fakat Hazreti Mehdi’nin ikinci ve üçüncü görevlerini dikkate almadıkları için bunun bir karıştırma ve bir yalnışlık olduğunuyanıldıklarını belirtiyor. Buyurur ki:
… Fakat iki cihette bir tabir (ifade) ve tevil (yorum)lazım.BİRİNCİSİ : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resûlün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Emirdağ Lâhikası 231
“O şahs-ı manevinin de bir mümessili (temsilcisi), Nur şakirdlerinin (talebelerinin) tesanüdünden (dayanışmasından) gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı maneviden bir nevi mümessili (temsilcisi) olan BİÇARE TERCÜMANINI ZANNETTİKLERİNDEN, BAZEN O İSMİ (Hz. Mehdi ismini) O’NA VERİYORLAR. Gerçi BU, BİR İLTİBAS (karıştırma) BİR SEHİVDİR (hatadır, yanılmadır) fakat onlar onda mesul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez….(Emirdağ Lahikası, s. 232)
Ayrıca Şualarda bu konu aynı şekilde açıklanmaktadır.
Saidu’n-Nursî imzalı “Tekbirâtü’l-Huccac fî Arafat” başlıklı mektupta,
“Nurun ehemmiyetli bir kısım şakirtleri pek musırrâne olarak âhirzamanda gelen âl-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar. Sen de onların fikirlerini musırrâne kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Bu bir tezattır. Hallini isteriz” diye sormaları sebebiyle, onlara cevap olmak üzere, BUNDAN SONRA GELECEK Mehdî-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların imanı kurtarmak, hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ünvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihyâ etmek ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunlarının bir derece tâdile uğramasıyla o zât bu vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır… Şualar | On Dördüncü Şuâ | 381,382
Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin tam olarak ÜÇ GÖREVİ olacağını ve kendisinin bu üç büyük görevi yerine getirmediğini detaylı bir şekilde açıklamasına rağmen, bu önemli gerçek örtülerek Bediüzzaman’ın Hazreti Mehdi olabileceği yönünde bazı fikirler öne sürülmektedir. Halbuki Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde bu konuya bizzat açıklık getirmiş, kendisinin Büyük Mehdi olmadığınıRisale-i Nur külliyatında delilleriyle birlikte dile getirmiştir. Bu konudaki tüm bu açık beyanlarına rağmen Risale-i Nur’a ve bu eserin yazarı olarak kendisine Hazreti Mehdi konusunda hüsn-ü zan besleyenlere ise, bu düşüncelerinin “karıştırmadan kaynaklanan bir yanlışlık olduğunu” ve ayrıca Hazreti Mehdi’nin ehl-i beytten olduğunu ve kendisinin de soy olarak ehli beytten olmadığını sadece mânevî olarak ehl-i beytten olduğunu söylemiştir. Fakat kendisinin Hazreti Ali’nin (R.A) soy olarak değil sadece bir nevi mânevî bir evladı gibi olduğunu söylediği için, talebeleri bunu yalnış anlamışlardır.
Bediüzzaman açıkça kendisinin ehl-i Beytten olmadığını ve Hazreti Mehdi’nin de ehl-i Beytten olduğunu söylemektedir. Emirdağ Lahikasında şöyle buyurulmaktadır:
Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat her biri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ahir zamanın BÜYÜK MEHDİ UNVANINI ALMAMIŞLAR. Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu itikatlarına göre, bana karşı demişler ki: “Eğer Mehdilik dava etse, bütün şakirtleri kabul edecekler.”
Ben de onlara demiştim: “Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. HALBUKİ AHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI AL-İ BEYT’TEN (Peygamberimiz (S.A.V)’in soyundan) OLACAKTIR. Emirdağ Lâhikası | 232Hem neşrettiğimiz aleyhimizde yazılan kararnamenin elli dördüncü sayfasında, “âhirzamanın o büyük şahsı neslen âl-i Beytten olacak. Biz Nur şakirtleri, ancak mânevî âl-i Beytten sayılabiliriz. On Dördüncü Şuâ | 390
Bediüzzaman Hazretleri yukarıdaki sözünde de, aşağıdaki sözünde de, kendisinin SEYYİD yani Peygamberimiz (S.A.V)’in soyundan olmadığını, Hz. Mehdi’nin ise bu mübarek soydan olacağını açıkça belirtiyor. Ve ayrıca bütün kardeşlerini şahid tutarak mehdilik isnadını hiç kabul etmediğini ve seyyid olmadığını vazıh bir surette ifade ederek kendisinin Hazreti Mehdi olmadığına açık olarak delil gösteriyor. Der ki:
…Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. HEM MEHDİLİK İSNADINI HİÇ KABUL ETMEDİĞİME BÜTÜN KARDEŞLERİM ŞEHADET EDERLER. Hatta Denizli’deki ehli vukuf (bilgi sahibi Kişiler) eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirtleri (talebeleri) kabul edecek dediklerine mukabil (karşılık), Said itiraznamesinde demiş ki:
“BEN SEYYİD DEĞİLİM MEHDİ SEYYİD OLACAK” DİYE ONLARI REDDETMİŞ... (Şualar, On Dördüncü Şua, SÖZ Basım yayın sayfa 490)
Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc (isyan) haram oldukları gibi… hadîs ve Kuran’da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu’dur (yasaklanmıştır).Muhakemat|Mukaddeme|46
Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri “Ben Hz. Mehdi değilim, Seyyid değilim”(Şualar, On Dördüncü Şua, SÖZ Basım yayın sayfa 490), “Kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem” (Barla Lahikası 162), diye böyle âşikar bir surette bu meseleye açıklık getirmiş olmasına rağmen, onun Hazreti Mehdi olduğunu iddia etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri, talebelerinin kendisine bu konuda söyledikleri hüsn-ü zanlarının bir hata ve karıştırma olduğunu gerekçeleriyle izah etmesine rağmen, O’nun tevazu ettiğini, kasten öyle söylediğini iddia etmektedirler. Bediüzzaman Hazretleri’nin Mehdiliğini gizlediğini ve bunun tevazudan kaynaklandığını iddia eden talebelerinin “o kendisini gizliyor, fakat onun Hz. Mehdi olduğunu biz biliyoruz” gibi bir zanla tasavvur ederek, Bediüzzamanın defalarca ısrarlı bir şekilde kendisinin Hazreti Mehdi olmadığını söylemesine rağmen, ona hüsn-ü zan beslemeleri sebebiyle O’nun ve Risale-i Nur Külliyatının ahir zamanda gelecek Hazreti Mehdi olduğunu iddia etmişlerdir.
Fakat Bediüzzaman Hazretleri’nin asla söylemediği bir şeyi söyledi diye iddiada bulunmak, Said-i Nursi Hazretleri’nin de söylediği gibi hem bir hatadır ve ayrıca Bediüzzaman’dan bir asır sonra gelecek Hazreti Mehdi’nin çıkışına ve beklentisine bir engel teşkil etmektir. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un şahsı manevisinin ve bu eserlerin yazarı olarak kendisinin Hz. Mehdi olduğunun zannedildiğini, fakat bunun bir karıştırma ve yalnış değerlendirme, bir hata olduğunu açıkça belirtmiştir. Said-i Nursi Hazretlerinin söylediği gibi; İslâmî Hilafetin sağlanması ve Hz. Mehdi’nin tüm Müslümanların Halifeliğini üstlenmesi, Hristiyanlarla Hz. İsa (A.S) zamanında ittifak sağlanması ve Hz. İsa ile birlikte Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması sadece Hazreti Mehdi’ye ait olan bir görevdir. Bediüzzaman da dahil olmak üzere, diğer müceddidler bu büyük görevleri yerine getirmiş değildir. Bundan dolayı Risale-i Nur’a ve müellifi olan kendisine yapılan Mehdilik yakıştırmasının yalnızca bir “zan”dan ibaret olduğunu belirtmiştir. Şöyle buyuruyor:
… O GELECEK ZATA DAİR HABERLERİ VE İŞARETLERİ, Risale-i Nur’un Şahs-ı Manevisine hatta bazen tercümanına da tatbike (uydurmaya) çalışmışlar ve ŞERİATI İHYA (Kuran esaslarını, İslâmı yeniden hayata geçirme) ve HİLAFETİ TATBİK (bütün ümmetin başına geçerek halifeliğin tatbik edilmesi) OLAN ÇOK GENİŞ DAİREDE HÜKMEDEN BU MÜHİM VAZİFESİNİ NAZARA ALMAMIŞLAR (göz önünde bulundurmamışlar).(Tılsımlar Mecmuası, s. 168)“Hem bu üç vezâifi birden bir şahısda, yahut cemaatte BU ZAMANDA BULUNMASI ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, âdeta kâbil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevînin (a.s.m.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden HAZRET-İ MEHDİ de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir (bu görev bir arada toplanabilir). …”AMMA, BENİM GİBİ ACİZ VE ZAYIF BİR BİÇARENİN, böyle binler derece haddimden fazla bir yükü yüklemek tarzında şahsımı, medâr-ı nazar etmemeli (bakışları üzerinde toplamamalı)” Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Risale-i Nurdan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar | 171
Bediüzzaman Hazretleri açık olarak bu üç görevi başlarında Hazreti Mehdi ve cemaatinin yerine getirebileceğini ifade ederek, bu üç görevi birarada yerine getirmeyen şahısların âhir zamanın Büyük Mehdisi olamayacağını ve kendisinin de bu üç büyük vazifeye sahip olmadığını dile getiriyor. Ve ayrıca kendisinin o Zat yani ahir zamanda gelecek Hazreti Mehdi olmadığını, sadece o büyük kumandanın, ondan önce gelmiş olan bir askeri, hizmetkarı olduğunu açıkça izah ediyor:
Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç (hiç içinde hiç) olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak,KENDİMİ O GELECEK ADAM (yani Hazreti Mehdi) OLDUĞUMU İDDİA EDEMEM, hiçbir cihette liyakatim yoktur (hiç bir yönde lâyık değilim). FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN BİR HİZMETKARI ve ona yer hazır edecek bir dümdârı (önceden gelen bir takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN pîşdâr bir neferi (önceden gelen bir askeri) olduğumu zannediyorum. Barla Lâhikası | Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi | 162
Bediüzzaman Hazretlerinin kendisini “Hz. Mehdi’nin bir hizmetkarı”, ona yer hazır edecek dümdarı yani yardımcısı”,Hazreti Mehdi’nin kendisinden sonra geleceäine işaret eden pişdar bir neferi, yani ondan önce gelmiş bir askeri, olarak nitelendirmesi, onun Hazreti Mehdi olmadığını açık olarak göstermektedir. Ayrıca Bediüzzaman Hz. bütün bu açıklamalarıyla, Hz. Mehdi’nin ahir zamanda, Allah’ın izniyle, mutlaka geleceğini de müjdeliyor.
Bediüzzaman Hazretleri defalarca Hazreti Mehdi’nin kendisinden bir asır sonra geleceğini ve kendisinin onun sadece Hazreti Mehdi’den önce gelen, bir askeri, hizmetçisi olduğunu, Hazreti Mehdi’nin üç görevinden sadece birinci vazifesini îmân meselesi ve Materyalist, Darçinist ve Ateist felsefelerle fikrî mücâdele ile ilgili vazifesini yerine getirdiğini, fakat bu üç görevin bütünün kendisinde olmadığını ve kendisine ve Risale-i Nur Külliyatına bu ismi vermenin yalnış olduğunu söylemiştir. Şöyle buyuruyor:
Kardeşlerimin ikinci iltibası (karıştırma, hatası): Fâni (geçici olan) ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bazı cihetlerle (bazı yönlerde) birinci vazifede pişdarlık (öncülük) eden Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsini temsil eden O ACİZ KARDEŞİNE VERİYORLAR. HALBUKİ BU İKİ İLTİBAS da (karıştırmadaki yalnışlıkta) Risale-i Nur’un hakikî ihlâsına ve hiçbir şeye, hattâ mânevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nur’un neşrine zarar gelir…
Elhasıl: O GELECEK ZATIN İSMİNİ VERMEK, ÜÇ VAZİFESİ BİRDEN HATIRA GELİYOR; YANLIŞ OLUR. Hem hiçbir şeye âlet olmayan nurdaki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü’minîn nazarında hakikatlerin kuvveti bir derece noksanlaşır… Onun için, Nurlara o ismi (Hazreti Mehdi ismini) vermek münasip görülmüyor (uygun görülmüyor). Belki “Müceddiddir, onun pişdarıdır” denilebilir. Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Risale-i Nurdan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar | 11
